Erzurum Mutlu Sonlu Masöz Bayanlar
Erzurum Mutlu Sonlu Masöz
Vicdanım rahat olsun istiyordum. Bunun ne demek olduğunu, sanırım, anlamıyorsun.” Elizabeth bunları ö ğrenmese de olurdu. Annesini tam anlamıyla fukara, muhtaç, haksızlığa uğramış, sokak lambalarının altında duran bir ermiş şeklinde dü şü nmeyi yeğlerdi. Daha sonraları, istese annesini nerede bulacağını bildiği vakit bile, onu bulmamayı yeğlemişti. Annesi bulutlar veya melekler gibi havada yaşıyordu, ya da olasılıkla –Elizabeth daha maddi açıdan olaya Erzurum Mutlu Sonlu Masöz baktığında– Teddy Enişte sayesinde yaşıyprdu.
I˙ki kız kardeşin buluştuklarını, hatta belki birbirlerine dokunduklarını düşünmek Elizabeth’i tedirgin ediyor. Elizabeth, “gördün mü onu?” diyor. “Onunla mevzuştun mu?” ‘ Muriel Teyze, “Bankama yönerge veriyordum” diye karşılık veriyor. “Annen benden nefret ediyordu. Beni gö rmek istemiyordu. I˙çip içip sarhoş olunca beni telefonla arayıp ağzına geleni… Her neyse, ben gö revimi yaptım. Babam da bö yle olmasını isterdi herhalde. Annen her süre onun gözdesiydi.”
Muriel Teyze ağlamaya başlıyor. Elizabeth dehşet içinde kalıyor. Yaşlı hanımın kırışıklar içindeki gö zlerinden yaşlar akıyor. Doğanın tersine dö nmesi, kanayan bir heykel, bir mucize bu. Elizabeth onu uzaktan seyrediyor. Sevinmesi gerekirdi buna, Muriel Teyze en sonucunda yaşamcığının küllerini keyfiyor. Fakat sevinemiyor.
Erzurum Mutlu Sonlu Masöz
Muriel Teyze, “Bilmiyorum sanıyorsun” diyor. “Eler şeyi biliyorum, ö lü yorum ben. Buradaki herkes ö lü yor.” Kasnağım yine eline alıyor, kalın iğneyi kumaşa saplıyor, ağladığım bilmemezlikten geliyor, gö zyaşlarını yü zü nden silmek için hiçbir çaba harcamıyor. “Sen biliyordun ö leceğimi” diye devam ediyor. Şimdi sesi kabahatlar gibi. “Biliyordun ve bana söylemedin. Bebek değilim ben.”
Elizabeth Muriel Teyze’sinden nefret ediyor. Ondan hep nefret etti, her vakit da edecek. Onu asla bağışlamayacak. Bu eski bir ant, bir aksiyom. Bununla birlikte… Bununla beraber, bu karşısındaki Muriel Teyze değil. Elizabeth’in çocukluğunun Muriel Teyzesi erimiş, bitmiş; kendi yerine bu posayı, ikide bir elinden nakışını dü şü ren, gö zleri yumulu ağlayan, elleriyle hastane örtülerini çekiştiren bu yaşlı kadıncağızı bırakmış. Elizabeth oturmakta olduğu ziyaretçi sandalyesinden kalkıp odadan dışarı fırlamak, onu orada öylece bırakıp kaçmak istiyor. Bunu hak etti o.
O¨ yleyken, uzanıp teyzesinin kö rleşmiş ellerini tutuyor. Kü t parmaklar umutsuzca Elizabeth’in elini kavrıyor. Elizabeth ona ne sunabilir, ne verebilir ki? I˙çtenlikle aslabir şey. Yanmış anasının yatağının yanında da bö yle oturmuş, hiçbir şey sö ylemeden onun yanmamış elini tutmuştu. O tek, sağlam, gü zel kemikli eli. Şimdi elinde tuttuğu damarlı, benek benek, kü tü k benzer biçimde ellere hiç benzemeyen ve hâlâ gü zel olan yanmış el ise, başparmağıyla Elizabeth’in elini okşamıştı; tıpkı hasta olduklarında kendisinin de çocuklarını okşadığı şeklinde. Elizabeth birden kendisini hasta şeklinde hissediyor. Gene de, yine de fısıldıyor: Tamam, tamam.